Mesele "Kim daha çok yanlış yaptı? Hangi taraf daha fazla haklı ya da haksız?" meselesi değildir. Bu içeride elbette tartışılır, öz eleştiriler yapılır, yapılmalıdır da... Kaldı ki haklı olsak bile, o ülkelerin bu densizliği yapacaklarını bile bile oraya gitmek için bu kadar ısrarcı davranmanın ne anlamı vardı? Bunlar bizim iç meselelerimizdir ayrıca tartışılabilir. Ama benim asıl bahsini ettiğim anlatmak istediğim konu, Türk düşmanlığı ve doğrudan Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bilinçli olarak yapılan barbarlık, ırkçılık, faşistlik konusudur. Gerçi bu yeni bir şey değil, tam aksine hep var olan bir meseledir.
Geçmişten günümüze el altından farklı yöntemlerle düşmanlıklarını sürdürüyorlardı. Maalesef bu ikiyüzlülüklerini, ırkçılığın da patlamasıyla birlikte son yıllarda gizleme ihtiyacı bile duymuyorlar. Bu mevzu bahis ülkeler, yer yüzündeki Türk ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlarına, kendileri dahil olmak üzere dünyada terörist olarak kabul edilmiş illegal tüm gruplara kapılarını sonuna kadar açıp, her türlü faaliyetlerine alenen izin veren ülkelerdir. Bunların başında da Hollanda gelmektedir.
Her şeyi bir yana bırakın, kendini demokrasinin beşiği olarak gösteren ve dünyaya demokrasiden, özgürlükten bahsederken mangalda kül bırakmayan, jandarmalık yapmaya çalışan, terör yuvası haline gelmiş bu ikiyüzlü ülkenin şaka gibi akıllara ziyan tutum ve davranışlarını, okuduklarım veya duyumlarımla yorumlamıyorum. Bizzat canlı canlı izleyip, gördüklerim bana yetiyor hatta artıyor bile...
"Bu topraklarda yabancı ülke siyasetçileri propaganda yapamaz" diyen aynı ülkenin ikiyüzlü soysuzları, 16 Nisan referandumu ile ilgili maddi manevi tüm imkânlarını seferber ederek Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’ nun propaganda yapmasına izin veriyor ve bununla da yetinmiyor devlet kanalından yayınlıyorlar. Bu da yetmiyor, Hollanda medyası fotoğraflar eşliğinde Abdüllatif Şener’ e iki tam sayfa yer vermekle birlikte, propaganda yapmasında hiçbir sakınca görmüyor. İlaveten kendileri gidip, İngiltere’de seçim propagandası yapabiliyorlar vs… Bu örnekleri istemediğiniz kadar çoğaltabiliriz. Şimdi insana sormazlar mı? ''Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu'' diye...
Gelelim konunun özetine,
Bu tür uluslararası olağan dışı meselelerde, tüm iç çekişmeleri bir yana bırakıp, devletler devlet olmanın gerekliliklerini, o devletin milleti de millet olmanın gerekliliklerini yerine getirmek zorundadırlar. Aksi halde ortada bir devlet ve o devletin de bir milleti olmaz, olamaz. Devletler bazen hatalar yapsalar bile, dünya ve kendi ulusu önünde imajının sarsılmaması, küçük düşürülmemesi, rencide olmaması için dik duruşunu göstermek zorundadır. Ve o devletin milleti de, o duruşa sahip çıkmak zorundadır. Eğer tersi olursa, Hollanda gibi devletlerin oyuncağı, kuklası, şamar oğlanı olursunuz. Kendi adıma söylüyorum. Onursuz, gurursuz bir devletin, onursuz, gurursuz bir vatandaşı olarak yaşamaktansa, ölmeyi tercih ederim.
Dikkat ettiyseniz paylaşımımda, sağduyulu ve onurlu duruşlarından dolayı, başta muhalefet olmak üzere tüm siyasetçilerimize teşekkür edip, tebrik etmiştim.
Bu tür olaylar karşısında İktidarıyla, muhalefetiyle, milletiyle tek vücut, tek ses olunmalıdır. Çünkü burada Türkiye Cumhuriyeti ve Türk milletinin imajı, onuru, gururu söz konusudur. Devlet söylemi, bir yana bırakıp, eyleme geçmelidir. Özür dileninceye kadar bu ülkeyle tüm ilişkilerini askıya alıp, gereğini yapmalıdır.