‘’Yanlış hesap Bağdat’tan döner ‘’ misali, tepkileri dikkate alan sayın cumhurbaşkanının da müdahalesiyle, bu akıllara ziyan konuyu gündemden çıkarmışlardır. Öyle veya böyle sonuç itibariyle konunun bu şekilde sonuçlanmış olması önemlidir. Milletimizi, hepimizi rahatlatmış, memnun etmiştir.
İdeolojik saplantıları olmayan, tarafsız, vatanını milletini seven, sadık, sade bir vatandaş olarak malum konuya tepki gösterenlerden biri de bendim. Yeri geldi iktidar tarafından yapılan iyi şeyleri de övdük, yazdık çizdik, destekledik. Ama yanlış olduğunu düşündüğümüz konularda da, olması gerektiği gibi tepkimizi gösterdik.
Özellikle altını çizerek söylüyorum. Desteklememiz ya da tepki göstermemiz, bizim neyi, kimi savunduğumuzu bilmediğimiz anlamına gelmez, tam aksine ideolojik saplantılardan uzak, her şeye tarafsız, objektif bakabildiğimizin net bir göstergesi anlamına gelir. Çok şükür ki, kimsenin etkisinde kalmadan doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilecek akla, mantığa, vicdana sahibiz.
Zaten bu ülkede yapılan en büyük yanlışlardan bir tanesi de bir siyasi partinin, bir liderin ya da bir futbol takımının taraftarı isek, onun yaptığı tüm yanlışlara ‘’onlar ne diyorsa doğrudur ‘’ diyerek sürü halinde hareket edip, taraftarı olduğumuz yere kayıtsız şartsız teslim olmamızdır. Ne yazık ki bu da, gözleri kör edip, kulakları sağır ediyor. Doğru ve yanlış kavramlarının birbirine geçmesine, karışmasına sebep oluyor.
Gelelim biz asıl mevzuya…
Efendim neymiş ‘’ mağdur olan üç- dört bin aile ‘’ varmış. Peki, neye göre, kime göre mağdur bu aileler? Söz konusu aileler, hiçbir şeyin farkında olmayan, gelinlik yerine önlük giymesi gereken ilkokul çağındaki kızlarını menfaatleri karşılığında bir eşya gibi alıp satarken, pazarlık yaparken düşünselermiş onu! Herkes kafasına göre suç işlesin, sonra da cahildim yasaları bilmiyordum desin. Hiç kusura bakmayın bu zırvalıkları kimse yutmaz.
Neymiş ‘’ tecavüzü kapsamıyor’’ muş. O zaman biz de onların tabiriyle kapsamayan kısmını yorumlayalım. Bana göre bu söylem bile büyük bir suçtur. Adalet bakanı yapmış olduğu kesin ve keskin açıklamaların akabinde gelinen son duruma göre, kendine de, millete de bir iyilik yapıp derhal görevinden istifa etmeliydi. Çünkü bu zihniyetteki bir adalet bakanının, ilerleyen zamanlarda evlilik yaşını on ikiye indirelim diye bir önerge getirmesi muhtemeldir.
Burada bir yanlış daha yapılıyor. Mevcut yasalara göre, bazı durumlar hariç, genelde erkek tarafı ceza alıyor. Konuyla ilgili adaletin terazisinde belli ki bir eksiklik, bir sıkıntı var. Bu ve benzeri konularda suçun ve suçluların önüne geçilebilmesinin tek yolu, adaletin terazisinin doğru, dengeli ve tarafsız olmasıdır. Eğer illaki de bir değişiklik yapılacaksa, suçun meşrulaştırılması değil, tam aksine adalet sistemindeki eksikliklerin giderilmesi ve suçun önüne geçilmesi yönünde çalışmalar yapılmalıdır. Yani, sadece erkek değil, kızını peşkeş çeken taraf da eşit ve en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Olayın getireceği psikolojik etki, ruhsal bozukluk, sosyal uyum ve cinsel sorunlar bir yana; gerek hukuk, gerek, insanlık açısından sübyancılık, ahlak ve etik dışı, ensest, cinsel sapkınlık sınıfına giren ve bu kapsamda değerlendirilen bu tür uygulamaları meşrulaştırmaya çalışmak, kötü niyetlilerin, fırsatçıların cesaretlendirilip, önünün açılmasından ve suç oranlarının hızla yükselmesinden başka hiçbir işe yaramayacağı kesindir.
İktidarın mensupları, son seçimler başta olmak üzere, 15 Temmuz sonrasında kamuoyu tarafından kendilerine verilen büyük desteği suiistimal etmemelidir. Bu destek şımarıklığa ve kibre neden olmamalıdır. Nasıl olsa biz ne dersek millet destekliyor, her istediğimizi, istediğimiz gibi yaparız derlerse, o ağızlarından düşürmedikleri milli iradenin hassasiyetlerine, toplumsal reaksiyonlara kulak tıkarlarsa, alacakları kararların yan etkilerini iyi hesap etmezlerse, bu millet zamanı gelince bunun hesabını sorar. Tıpkı yedi haziranda olduğu gibi…
Muhalefete, özellikle HDP’ nin avukatlığına soyunan CHP’ye birkaç sözüm var ama yazı çok uzadığı için bu konuyu sizlerle ayrıca paylaşacağım.