Beykent Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat, psikonevroz ve buna bağlı ruhsal bozukluklar hakkında önemli bilgiler aktardı. Sözlerine psikonevrozun, psikotik olmayan ruhsal hastalıkların tamamını kapsayan bir kelime olduğunun altını çizerek başlayan Doksat, “Psikotik özellikli ruh hastalığı ise, gerçeği değerlendirme yetisinin bozulduğu, kişilerin gerçek dışı düşünce ve inançların doğru olduğuna kesin olarak inandığı ve bunların mantıklı bir açıklamayla değiştirilemediği, kişilerin gerçek hayatta olmayan sesler duyduğu veya hayaller gördüğü hastalıkları kapsamaktadır. O halde, ‘psikonevroz' dendiği zaman; kişinin gerçeği değerlendirme yetisinin bozulmadığı, hayaller ve /veya sesler duyma gibi şikâyetlerin eşlik etmediği, ancak hayatın kalitesini ve işlevselliğini ciddi anlamda bozan ruhsal hastalıkları anlıyoruz.” diyerek psikonevroz ile psikotik rahatsızlıklar arasındaki temel ayrımı anlattı.
''Birden fazla kaygı bozukluğu türü var''
Belli başlı psikonevrotik rahatsızlıklara örnek olarak kaygı bozukluklarının (anksiyete bozuklukları), depresif bozuklukların ve içgörünün korunduğu obsesif kompulsif bozukluğun (saplantı zorlantı bozukluğu) sayılabileceğini ifade eden Doksat, kaygı bozukluklarının en önde gelenleri arasında ‘yaygın anksiyete bozukluğu'nun sayılabileceğini ifade ederek bu rahatsızlığa sahip kişilerde her an kötü bir şey olacakmış kaygısının yaşanıyor. Her dakika olumsuz bir haber alacaklarına, sevdiklerinin sağlığıyla ilgili kötü gelişmeler olacağına dair kötümser beklenti içindedirler. Beyinlerinde yazdıkları olumsuz senaryolara engel olamazlar. Bu durum bütün iş hayatlarına, akademik hayatlarına, ailevi ve sosyal-duygusal hayatlarına yansır. Hayat kaliteleri bozulur” dedi.
Bir diğer kaygı bozukluğunun ise “panik bozukluk” olduğunu söyleyen Doksat, bu kişilerin her an panik atak yaşayacakları korkusuyla evden dışarı çıkamayabileceğini ifade etti. Bu kaygı bozukluğuna sahip kişilerin yaşadıkları ve çalıştıkları yerleri ya bir şey olursa kaygısıyla hep hastanelere yakın yerlerden seçtiklerini söyleyen Doksat, “Evde sürekli olarak tansiyon ve nabız ölçme ritüelleri sergilerler. Arabaya binseler dahi hastalanıp acilen hastaneye yetişemeyebilirler kaygısıyla uzak yerlere gidemezler, köprü trafiği gibi yoğun trafiğin içine karışmaktan kaçınırlar. Panik atağı ise bir anda ortaya çıkan kalp çarpıntısı, nefes darlığı, ellerde titreme, bayılma hissi ve eşlik eden kalp krizi geçiriyor olma korkusu ve/veya aklını kaçıracak olma korkusu yaşamak olarak tarif edebiliriz. Bu tablo, dakikalar içinde ilerler, yaklaşık yarım saat içinde pik yapar ve sonra kendiliğinden azalıp, geçer. Panik atak geçiren bir kişi, takip eden zamanda bunu tekrar yaşama korkusuyla kaygılı bir beklenti ve kaçınma davranışı içine girer, yani ‘panik bozukluk' geliştirir.” dedi.
''Sosyal anksiyete bozukluğuna dikkat''
“Kaygı bozukluklarının bir diğerinin, ‘sosyal anksiyete bozukluğu'dur.” diyen Doksat, “Bu durumda da kişiler topluluk içinde konuşma yapmaktan, yeni ortamlara girip yeni insanlarla tanışmaktan hata yapacakları, gülünç duruma düşecekleri veya söyleyecek bir şey bulamayacakları kaygısıyla kaçınırlar. Kaygı bozukluklarının arasında özgül fobileri de sayabiliriz. Bunlar, kapalı yerde kalma fobisi (klastrofobi), açık alan fobisi (agorafobi), uçak, hayvan fobileri vb. çeşitli şekillerde kendini gösterebilir.” sözleriyle kaygı bozuklukları arasındaki sınıflandırmalara dikkat çekti.
Depresif bozukluk dendiği zaman hayattan keyif alamama, yoğun bir iç sıkıntısı, eskiden haz alınan faaliyetlerden keyif alamama, umutsuzluk, karamsarlık, çabuk sinirlenme ve /veya ağlama, uyku ve yemek bozukluklarının bekleneceğini ifade eden Doksat, bazen tabloya intihar düşüncelerinin de eklenebileceği konusunda uyarılarda bulunarak şu ifadelere yer verdi:
“Obsesif kompulsif bozuklukta ise, kişide saçma olduğunu bildiği ama bir türlü kafasından atamadığı takıntılar ve bunları etkisiz hale getirmek için yapmak zorunda hissettiği bazı hareketler vardır.” diyen Doksat, “Temizlik veya hastalık kapmakla ilgili takıntılar kendini uzun süreli el yıkama ile gösterebilir. Emin olamama takıntısı kendini kontrol etme davranışlarıyla gösterebilir. Sayı sayma ritüelleri, bazı hareketleri belirli sayıların katı kadar sayıda yapmak, simetri takıntısı ve düzenlemek gibi birçok takıntı veya davranış tabloya eşlik edebilir. Bu belirtiler, kişinin işlevselliğini her anlamda bozar.”
''Kalıtımsal olarak ortaya çıkabilir''
Kaygı bozuklukları, depresyon ve obsesif kompulsif bozukluğun, kalıtımsal sebeplerle ortaya çıkabildiği gibi genellikle beynin nörobiyolojisini ilgilendiren organik hastalıklar olduklarının bilindiğini ifade eden Doksat, gerek kaygı bozukluklarında gerek depresif bozuklukta, gerekse de obsesif kompulsif bozuklukta; tedavide en başlıca, serotonin ve/veya adrenalin geri alım inhibitörleri olan ilaçların kullanıldığını belirtti.
Belirtilerin çeşitliliğine göre bu ilaçların etkilerini güçlendirecek başka gruptan ilaçların da tedaviye eklenebileceğini söyleyen Doksat, “Ek olarak, hipnoterapi ve bilişsel davranışçı terapi ilaçlı tedaviye ek olarak kullanılan başlıca psikoterapi yöntemleri arasındadır. Kaygı bozukluklarının ilaçlı tedavisine en az bir yıl, tercihen iki sene devam edilmelidir. Her üç hastalığın tedavisi için de önerilen ilaçlı tedavi süresi atak sayısının tekrarına göre daha da uzatılabilmektedir. Tedavi sırasında hekime danışılmadan ilaçları erkenden kesmek, hastalığın tekrarlama riskini arttırırken, hekim takibi olmadan bu ilaçların kullanılması da birçok ek olumsuz tıbbi tabloya yol açabilir. O nedenle bu ilaçların hekim takibinde uzun süreli olarak kullanılması son derece önemlidir. Pandemi döneminde, kaygı bozuklukları, depresif sendromlar ve obsesif kompulsif bozukluğun toplumda görülme oranı ciddi şekilde artış göstermiştir. O nedenlere belirtilere karşı duyarlı olunması ve gerektiğinde bir psikiyatrdan profesyonel yardım alınması çok önemlidir” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Güncelleme Tarihi: 15 Şubat 2021, 21:50