Hikayeye göre bizim Türklerden biri ölür, öbür tarafa intikal edince yanında iki kazan görür ve bir tanesinin başında eli oraklı bir zebani görür ve büyük bir merakla sorar; "Niye birinin başı dolu da öbürü boş?" der. Zebani anlatır; "Bir kazanın içinde Avrupalılar var, diğerinde de Türkler var. "Eeeee" der adam, "Neden Avrupalıların kazanının başında zebani var da Türklerin bulunduğu kazanın başında kimse yok?" Zebani der ki; "Bu Avrupalılar var ya birbirlerine destek olup yukarı çıkmaya çalışıyorlar, bende onların kafalarına vurup aşağı itiyorum. Ama Türklere gerek yok ki, onlar zaten tırmanmaya çalışanı kendileri aşağıdan çekiyorlar."
Devletimizin tepesinden, en büyük kurumlarımızdan en küçük kurum ve kuruluşlarımıza kadar ve buralarda görev yapanlardan sade vatandaşa, esnafından çalışanına irili ufaklı herkes hepimiz, yukarıdaki hikayede olduğu gibi hatalara, yanlışlara düşmüyor muyuz? Dürüstüm demekle dürüst olunamayacağını, vatanımı milletimi seviyorum demekle sevilmeyeceğini hepimiz çok iyi bilirken, elimize geçen en küçük fırsatları bile karakterimizi, kişiliğimizi, milletimizi ve milli duygularımızı zedelemesi, yaralaması, parçalaması pahasına kullanmaya kalkmıyor muyuz?
Destek, birlik, beraberlik, dayanışma, kaynaşma, yardımlaşma gibi daha bir çok sayamadığım paha biçilmez kıymetlere sahip çıkıp, gerekliliklerini yerine getirmek mi daha iyi, köstek, engel, ayrımcılık, bencillik, kin, nefret ve çıkarcılık gibi olguların esiri olmak mı?
Var oluşumuzdan tarihteki yerimize, doğal zenginliklerimizden kültürel zenginliklerimize, Müslüman bir toplum olmanın özelliklerinden tutunda, aklınıza gelebilecek her konuda baktığımız zaman dünyadaki bir çok ülkenin çok çok üstünde, maddi manevi değerlere, nimetlere ve kıymetlere sahip değil miyiz? Ama gelin görün ki tüm bu konularda, bir arpa boyu yol bile alamıyor ve yerimizde saymaya devam ediyoruz.
İşin ilginç tarafı yukarıdaki hikayede olduğu gibi, acaba biz böylemiyiz nerede hata yapıyoruz ve bizlere bahşedilen üç günlük yaşamımızı nasıl harcıyoruz, vatanımızın, milletimizin ve yarınlarımızın yararına, neler yapıyoruz, ya da neler yapmıyoruz. Bizlere emaneten verilen kıymetli zamanımızı nasıl harcıyoruz diye kendi kendimize sormak, muhakeme etmek ve ders çıkarmak bir yana, bu tür yanlışları uygular ve yanlışların esirlerini savunur ve sahiplenir hale gelmiş olmamız ne kadar acı.
Çok sevdiğim bir söz vardır, "İnsanoğlu her zaman ektiğini biçermiş", kötülükse kötülük, iyilikse iyilik, hizmetse hizmet, yardımsa yardım, dostluksa dostluk. Vatana millete yararlı çalışmalara imza atıp, sağlıklı ve hayırlı hizmetler veremememizin, her şeyden önce yarınlarımızı emanet edeceğimiz evlatlarımıza örnek olup, kalıcı bir şeyler bırakamamamızın nedenleri aslında çok açık.
Sözüm odur ki;
Bildiğiniz üzere kahraman ordumuz vatanımızı, milletimizi, daha doğrusu namusumuzu, şerefimizi korumak adına, canları pahasına sınırlarımız ve ötesinde büyük bir mücadele veriyorlar. Böyle durumlarda eğrisiyle, doğrusuyla milletler bir birlerine sıkı sıkı kenetlenirler. Siyasi çekişmeler, çıkarlar, menfaatler bir yana bırakılır; sadece ülkenin ve milletin geleceği ön plana çıkar. Çünkü bu tür durumlar siyaset üstü olmakla birlikte, mesele vatanın, milletin geleceği söz konusu olduğunda akan sular durur. Tepeden tırnağa siyasetçisiyle, milletiyle devletinin, ordusunun yanında yer alır. Bu gibi olağanüstü durumlarda esas olan birlik, beraberlik ve bütünlüktür. Siyasi rant elde etmek adına orduyu siyasi iktidardan, siyasi iktidarı ordudan ayırarak eleştirmeye kalkmak büyük bir hata olur.
Çünkü;
orduları yönlendiren siyasi iktidarlardır. Dolayısıyla kahraman ordumuzun, güvenlik güçlerimizin ve onların ailelerinin moralini bozup, motivasyonunu düşürecek, düşmanların ekmeğine yağ sürecek her türlü davranışlardan şiddetle kaçınmak gerek. Eleştiri yapıcı olmakla birlikte elbette olmalıdır ama bunun zamanlaması çok çok önemlidir.
Kahraman ordumuzun, güvenlik güçlerimizin vatanı milleti için canlarını verdiği ve yedi düvele karşı mücadele ettiği bir dönemde çıkarcılığın, menfaatçiliğin pençesinden kurtulamazsak, siyasetçiler başta olmak üzere, bu vatanın milleti olarak hepimiz eylem, söylem ve paylaşımlarımıza dikkat etmezsek vay halimize. Hele ki böyle kritik zamanlarda kendi kişisel ve ya siyasi çıkarlarımız için, her şeyi kendimize göre, kendimiz için uyarlamaya kalkarsak, dünyevi menfaatlerimiz ve koltuklarımız için vicdanımızı, insani duygularımızı kaybedersek; hırs, bencillik, kin, kibir, nefret, kıskançlık, cehalet ve nankörlük gibi tedavisi zor hastalıkların, egoların esiri olup, pençesine düşersek vay halimize. Kazandakiler gibi zamanımızı her fırsatta bir birimizi aşağı çekmekle, çekiştirmekle harcarsak, toplumsal kucaklaşmayı başaramazsak vay halimize. Kazandakiler olmayalım, aksi halde bunun faturasını çok ağır öderiz, tabi ödeyebilirsek. Aman ha dikkat!
Vatanımızın milletimizin bekası için canları pahasına mücadele eden kahraman ordumuzun ve devletimizin, en üst seviyeden arkasında dimdik durup, yanında yer almakla birlikte, şehitlerimize Allah'tan rahmet, yakınlarına sabır, sağlık ve yaralılarımıza, gazilerimize acil şifalar diliyorum...