Ulusal medya yazarlarından zati muhteremin biri, TRT'nin "Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması"nı köşesine taşıyor ve gerek doğrudan, açıkça, gerek ise subliminal olarak, programı yerden yere vuruyor. Yazarın satır aralarında öyle şeylere takıldığını görüyoruz ki, zati muhteremin bu devirde neyin kafasını yaşadığını anlamak mümkün değil…
Özetlemeye çalışalım.
Diyor ki, " Mekan bir televizyon sahnesi eğer bir şeyi televizyonda sahneliyorsanız, o aygıtın ve sahnesinin şartlarına göre davranmanız gerekir. Acun Medya tarafından yapıla gelen “O Ses Türkiye” yarışmasının formatı, burada da büyük oranda esas alınmıştır.
Jüri’nin konumlanışı ve işlevi ona benzediği gibi, oylamanın taraflarından olan seyircilerin tipleri, oturma biçimleri, el ayalarını kızartan coşkulu alkışlarıyla sahnenin cazibesini yükseltmeye katkıları da hemen hemen aynıdır. Televizyon son tahlilde bir eğlence aracıdır. Dolayısıyla onun sahnesine neyi taşırsanız taşıyınız, nihai maksat da eğlenceye ve eğlendirmeye tekamül etmek zorundadır. ’’ İslam’ın özüyle bağdaşması mümkün olmayan bir suretlendirmeye neden oluyor.
’’Buradaki hata, İslam’ın surete, suretlendirmeye, sahnelemeye mahsus, diğer dinlerle olan büyük farkının ortadan kaldırılmasına, bu manadaki berrak zihniyetinin bulanıklaştırılmasına, ilgili kültürünün benzeştirme yoluyla modern medyatik kültüre kurban edilmesine, sekülerleşmenin şirinleştirilmesine mahsus bir cürümden ibarettir. Konuyu eğlenme ayinleri arasına dini de katarak, bununla çok makbul bir iş yaptıklarını sananlara; bu ayinlere bizzat katılarak, bu ayinleri ekrandan bizzat izleyerek sevap kazandıklarını sananlara söyleyecek hiçbir sözümüz yoktur. ’’ Diyor ve bir ton laf cambazlığı yaparak bu programı, makamıyla, nağmeleriyle, sazlı sözlü bir eğlence programı olarak tanımlayıp, satır aralarında garip şeylere işaret ediyor ve programın tepeden tırnağa hatalı olduğunu söylüyor. Gelecek eleştirilerden kaçınmak ya da önünü kapamak için, satır aralarında kendi kendine bir de cevap veriyor.
’’ Yüz yüze bulunduğumuz durum, televizyon yarışması yoluyla Kur’an’ın geniş kitlelere ulaştırılmasına, onu okumanın ve dinlemenin özendirilmesine dair bir hatanın ya da sevabın konuşulması değildir.’’ diyerek, aslında kendi kendine verdiği cevabın kendine yöneltileceğinin bilinciyle, eleştirilerin aklı sıra önünü kapamış oluyor.
Gelelim meseleye…
Ramazan ayına özel TRT 1’ de yayınlanan mevzu bahis programı başından bu yana severek takip ediyor, ilgiyle izliyorum. Farkındalık yaratma açısından çok çok önemsiyorum. İslamiyet’i sadece yaşlanınca ya da yaşlıların yaşadığı, yaşaması gerektiği algısından kurtulup pırıl pırıl, modern, giyimleriyle, kuşamlarıyla, duruşlarıyla gençlerimizin bu tür programlarla gündeme gelmesi, genç neslin dikkatini çekme açısından, Kur’an’ın geniş kitlelere ulaştırılmasına, onu okumanın ve dinlemenin özendirilmesine büyük katkı sağlayacağına hiç şüphe yok. Bu vesileyle programa emeği geçen katkı sağlayan herkesi ayrı ayrı tebrik ediyor, kutluyorum.
Hristiyan dininin misyonerleri tüm dünyada cirit atarken, bu tür programların yapılmasını acımasızca eleştirmek, İslam dinine karşı biraz haksızlık olmuyor mu? Burada amaç ve hedef bellidir. Dinî ve felsefi akımın yerini bulması açısından makam, musiki gibi terimler, bu gibi durumlarda büyük önem arz etmektedir. Kalbin coşması, gönül telinin titremesi, yani maneviyatın yükselmesi, dinleyenden çok, dinletene bağlıdır. Kaldı ki, Kuran’ın makamla, nağmelerle okunması, sevdirme, özendirme açısından gençlerin, güzel ve güçlü seslilerin öne çıkması, çıkarılması bizzat efendimiz tarafından tavsiye edilmiştir.
Din alimlerinin bu konudaki açıklamalarını bir çok güvenilir kaynaklarda bulmamız mümkündür. Bir iki örnek verelim, ’’Ne Kur’ân âyetleri içerisinde, ne de sahîh hadîs-i şerifler arasında; ne âletli, ne de âletsiz salt mânâda “mûsikî”yi yasaklayan bir habere, bir hükme rastlanmaz. Dînimizde haramlar açık bir dil ile, net bir şekilde hep beyan edilmiştir. Nağmeli veya nağmesiz söylenen mûsikî yeni bir icat değildir. Kur’ân âyetleri indiği zamanlarda mûsikî söyleniyordu. Bizim Rabbimiz ise, kesinlikle unutkan değildir.’’
Yine başka bir örnek, ’’Ahlâkî kurallarına bağlı kalınarak, kendi kuralları çerçevesinde Allah'ı, âhireti ve sorumluluğu hatırlatan veya vatan, millet aşkını uyandıran, kahramanlık ruhunu aşılayan her türlü şarkı, türkü ve çalgı, ibâdet ve çalışmayı engellemediği sürece- mubahtır.’’ Gibi, onlarca örnek sıralayabiliriz.
Allah Kuran’da, Müslümanların kendilerini, elbiselerini ve yaşadıkları meclisleri temiz tutmalarını, dünyanın en temiz ve titiz insanları olmalarını emretmiştir. Müslümanların modern, aydın, kaliteli, medeni olmaları ve çağa, ilme, irfana uyum sağlamaları gerektiği, islam dininde her fırsatta açıkça ve sıkça vurgulanmıştır. İslam alemi içerisinde, ülkemiz islamofobi algısının dünyada önüne geçilmesinde ya da islam hakkındaki olumsuz algının değişmesinde büyük rol üstlenmiştir. Üstlenmeye de devam ediyor.
Batılılar, avrupalılar müslümanları modernlikten, yenilikten, ilimden, irfandan yoksun, çağın gerisinde, ilkel, paspal, pis, olarak görüp, değerlendirdikleri için, ne yazık ki, dünyanın her yerinde müslümanlar eziliyor, hor görülüyor ve ötekileştiriliyor. Bu durumları da göz önüne alarak söylüyorum. İslam dini birilerinin, ya da birinin tekeline bağılı değildir. İslam dini samimiyet ister, ötekileştirmeyi asla kabul etmez. Burada hedef gelecek nesillerin işini zorlaştırmak olmamalıdır, aksine sevmek, sevdirmek ve onların yollarını açabilmek için tv vs gibi çağın tüm gereklilikleri kullanılmalıdır. Bu zati muhterem ve benzer kişiler, işte tam olarak batılıların, avrupalıların tarif ettiği zihniyetlerdir. Bunların yaptıkları İslam dinini kendi içine hapsetmeye çalışmaktir. Gerice, bencilce ve ilkelce…