İşte Baba'nın şehidimiz Coşkun Nazilli için duyguları:
"Bundan yıllar önceydi. Alanya yeni bir spor ile tanışmış, bunu tanıtımında kullanmaya karar vermekten öte, Türkiye'de geliştirmek için de kolları sıvamıştı. Şimdilerde herkesin günlük hayatının içine girmiş olsa da Triatlon herkes tarafından telaffuz edilemiyordu ama her kesimden destek akıyordu kurulması ve geliştirilmesi için. Bir cumartesi sabah erkenden büyük gruplar halinde Dimçayı'nda buluşuldu seçmeler için. O gün akşama kadar sürdü. Alanya'nın her yerinden 15-16 yaşlarında öğrenciler gelmiş, adını bile doğru düzgün söyleyemediğimiz bu branşın sporcusu olmak için kıyasıya yarışmıştı. Takip eden pazartesi günü İskele Kaptan Otel'e gelmem söylenmiş babama. Okuldan sonra orada hazır bulundum. Benimle birlikte daha önceden tanıdığım Kerim Güven de oradaydı. Bir de bizden başka 9 öğrenci daha. Herkes birbirine bakıyor, ne olacağını kestiremiyordu. İçlerinden bir kişi farklı bakıyordu. Kerim kulağıma eğildi, "Şu karşıdaki Çan-Çin-Çon Çin'den mi gelmiş birader?" dedi. İşte ilk o gün gördüm Coşkun'u. Çekik gözleri ile parlak bakışlarını ve sürekli gülümsemesini bugün bile net hatırlıyorum. Sonraları "Çan-Çin-Çon" lakabı olacaktı aramızda. Yıllarca beraber çalıştık. Türkiye'nin ilk Triatlon Takımı'nı oluşturduk. Çekik gözleri, gür sesi, mert konuşması, sürekli gülmesi, kendisi ile dalga geçmesi, güçlü vücudu, hep pozitif oluşu... Hallederiz abi, bunu da yaparız be birader... Sonra üniversite yıllarında hepimiz, Hasan Özer hariç Triatlon'dan koptuk. Herkes bir yerlere dağıldı, hayat meşkalesi herkesi kendi sorumluluklarına memur etti. Hatta Alanya bile Triatlon'u var etmesine rağmen federasyon başkanlığını başka bir İl'e kaptırdı. Kaç gün ya da ay ya da yıl önceydi, şimdi hatırlayamıyorum, ALTSO'nun önünde dalgın dalgın yürürken "Hoyttt" dedi birisi, eskiden de öyle derdi. Baktım bizim Çan-Çin-Çon. "Vay naber Çan-Çin-Çon, ne yapıyorsun?" dedim. "Ne yapayım be birader, polis oldum ben" dedi. "Vay, çok havalı" dedim. Güldü... İşte en son o zaman gördüm... Bu sabah şehit haberini okuyunca önce afalladım, anlamadım, "Yok canım!" dedim, "O değildir" dedim. Sonra Kerim Güven'i aradım, "Birader bizim Çan-Çin-Çon'un soyadı Nazilli değildi, değil mi?" dedim. "Yoooo, Nazilli, hayırdır?" dedi. Sustum. O anladı... "Hadi be, yok de" dedi. "Evet" dedim. Telefonu kapattı... İnsan tanıdığı olmayınca şehit, gazi, ölüm, kaza haberleri daha uzak, gerçek değilmiş gibi oluyormuş... 25 yıllık, neredeyse yakın zamanda hiç görüşemediğimiz bir dostu kaybetmek ve alçakça bir saldırıdan kaynaklanan ölümü yakıştıramamak... Elveda Çan-Çin-Çon! Seni hep gülerken, çekik gözlerinin altından kısık kısık bakarken, gür sesinle hatırlayacağım. Ve tabi ölüme biz rahat rahat uyuyalım diye gittiğini bilerek, borçlu ama çocuklarım için minnettar hatırlayacağım. Rahat uyu kardeşim..."
Güncelleme Tarihi: 28 Mart 2016, 09:06