Dünya üzerinde var oluşuna devam eden her bir canlı veya nesne muhteşem bir denge üzerine kurulmuş değil mi? Sistemsel bir dengede miyiz yoksa dengesel bir sistemde miyiz orasını anlayabilmek sanıyorum biraz zor. Ama ruhani dengenin süregelirliğinden bahsetmek isterim.
Doğumdan ölüme her birimizin hayatını şemasal gösterim ile kümelere ayırsak ve sonra oluşan kesişim kümelerine ve ayrık kalan yerlere şöyle bir baksak ne görürdük acaba? Maslow’un ihtiyaçlar piramidine göz attığımızda kesişim kümelerini %80 doğruluk ile doldurmak mümkün oluyor aslında. %20 lik pay ise bazı insanlar için bu sıralamanın yer değiştirmesinden ibaret. Bu bazen ilkel yaşamak istemediklerinden kaynaklı, bazen ise eskiden beri onlara dikte edilen ahlaki veya zaruri nedenler olabilmekte.
Elbette ki şu an anlatmak istediklerim işin bilimsel yönünden ziyade psikolojik tarafında. Her birimiz aslında hayatı farklı algılıyor ve farklı auralar yaratıyoruz kendimize. Yaşanmışlıklar, yaşanamamışlıklar bunlara sebep. Bir de aileden gördüklerimiz. Sevgi içinde bir çocukluk geçirmediysek yaşama karşı sert gardlar alıyoruz. Bir çocuk ailesinde sonsuz sevgiyi görmez ise ilerleyen yaşlarda karşı cinse karşı güvensiz kalıyor ve ilişkiyi sadece cinsellik ile sınırlandırıyor. Çocukluk döneminde kardeşinden destek alamayan bir çocuk en yakınındakine bile güvenememeyi öğreniyor. Fikri alınmayan çocuk ise özgüven konusunda yeterli olamıyor. Yalan söylediği zaman ceza almayan bir çocuk hayatında yalan söyleyerek işleri yoluna koyabileceğini öğreniyor. İlk evliliğinde veya ilişkisinde gerekli desteği görmeyen bir kişi karşı cinse karşı her zaman tetikte ve temkinli davranıyor. Gördüğünüz gibi biz farkında olmadan evrenin üzerimizde kurduğu müthiş bir denge var aslında.
Bazen hayatımızda karşımıza çıkan insanlar bizim anlamlandıramadığımız şeyler yapar. Bu onların kötü olmasından ileri gelmez kanımca. Yukarıda da bahsettiğim gibi şemalar açıyoruz kendimize. 2 gündür ben de sorguluyorum kendimi, yaşadıklarımı. Sonra anladım ki her zaman şemalarınız kesişim kümesinde buluşmuyor, arzulanan öncelikler farklı olabiliyor. Bu tamamen döngüsel bir şey, herkesin tekamülü ile alakalı. Evrenin bize sunduğu dengeyi fark edip kendi dengesini kurmaya çalışan insanlar da var tanıdığım. Ve o kadar muhteşemler ki. Bunu fark edip öze dönüp, öze bakmak gerekiyor galiba. Yoksa gözümüzün önünden geçen bir sineği fark ederken gözümüzün önünden geçen bir çift gözü veya gönlümüzün kenarından geçen bir ruhu fark edemiyoruz.
40 yaş önemli bir yaş dedi 2 gün önce sevdiğim bir arkadaşım. Henüz gelmedim ama ramak kaldı. 40 yaşım bana neler sunacak bilemiyorum elbette. Ama şunu biliyorum ki ben çok güzel bir çocukluk yaşadım. O yüzden sisteme izin veren kişiler gibi içimdeki çocuğu yaşamaktan asla vazgeçmeyeceğim. Top oynayacağım, şarkılar söyleyeceğim, yağmurda her zaman olduğu gibi yine ıslanacağım, çamurlara basa çıka yürüyeceğim, rüzgarın saçlarımı dağıtmasına izin vereceğim, dağlara çıkıp heyyy diye bağırmaya devam edeceğim, kimse yokken de ruhumla dans edebileceğim. Maslow’a veya evrene inat kendi piramidimden her ne olursa olsun vazgeçmeyeceğim. Herkes hayatı kendi penceresinden baktığı şekli ile yaşar..