Türk Hematoloji Derneği tarafından düzenlenen, hematoloji alanında Türkiye’deki en geniş kapsamlı kongre olan Ulusal Hematoloji Kongresinin 47’ncisi, hibrit olarak 4-7 Kasım 2021 tarihleri arasında Susesi Otel, Belek Antalya'da gerçekleştirildi. Türk Hematoloji Derneği (THD) ve 47. Ulusal Hematoloji Kongresi Başkanı Prof. Dr. Güner Hayri Özsan, THD Genel Sekreteri Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, THD Saymanı Prof. Dr. Reyhan Diz Küçükkaya ve THD İkinci Başkanı Prof. Dr. Şule Ünal Cangül’ün katıldığı basın toplantısında, kan biliminin her geçen gün gelişen tıpta yeri ve önemi her yönüyle masaya yatırıldı. Ulusal Hematoloji Kongresi’ni bu sene ilk defa hibrit olarak düzenlediklerini belirten Türk Hematoloji Derneği (THD) ve 47. Ulusal Hematoloji Kongresi Başkanı Prof. Dr. Güner Hayri Özsan, iki yıl aradan sonra tekrar yüz yüze bir toplantı yapmanın mutluluğunu yaşadıklarını söyledi. Kongrenin hem yüz yüze hem de çevrimiçi gerçekleştiğine dikkat çeken Özsan, bu oranın yüzde 80’inin yüz yüze olduğunu aktardı. Özsan, “Yüz yüze gelip deneyimli olan hocalarımızla paylaşımın ne kadar önemli olduğu çıkmış oldu. Salonlarımız çok yoğun bir şekilde doluluk göstermekte. Sürelerini aşan bir bilimsel aşkın giderilmesi şeklinde süreç devam etti” dedi.
“Hayati risk, katlanmış bir şekilde artıyor”
"Kanser hastaları normal popülasyona göre covid-19’dan daha fazla mı etkilendi" sorusunun gündeme geldiğini belirten Özsan, “Hakikaten dernek olarak yaptığımız çalışmanın sonuçları da bunu destekledi. Hayati risk, katlanmış bir şekilde artıyor. Buna karşın, çok rahat ve hafif geçiren hastalarımız da oldu. Tek tek hastanın sürecinden bahsetmemiz mümkün değil. Kanserin hangi aşaması, kanser bağışıklık sistemini ne kadar baskıladı, kullanılan ilaçlar, birçok etmen bu bağlamda sonuçları etkilemekte ama gerçeklik hayati riskin o hasta grubunda daha fazla olduğu” diye konuştu.
“Mutlaka aşılanmaları gerektiğini hatırlatmak ve bu konuda ısrarcı olmak lazım”
Hematolojik kanser hastaları için aşının önemine vurgu yapan, THD Genel Sekreteri Prof. Dr. Muhlis Cem Ar, “Gerek kendi hastalıkları, gerekse bu hastalığa bağlı kaldıkları kemoterapi ve bağışıklık sistemini baskılayan diğer tedaviler nedeniyle virüse karşı bir bağışıklık yanıtı oluşturmakta güçlük çekiyorlar. Bu nedenle normal sağlıklı toplumdan daha yüksek riske sahipler. Bunu bildiğimiz için bu hastalara uygun şartlar altında, Sağlık Bakanlığının önerileri doğrultusunda mutlaka aşılanmaları gerektiğini hatırlatmak ve bu konuda ısrarcı olmak lazım. Çünkü bağışıklık yanıtları düşük olduğu için, muhtemelen aşıya da istendiği oranda bir yanıt gösteremeyebilirler ama az bile hiç yoktan iyidir demek lazım. Bir kere yakalandıkları zaman hem hastalığı üzerlerinden atmaları, o hastalığa karşı bir yanıt oluşturmaları çok uzun bir zaman alabiliyor veya bu kadar uzun zamanları olamayabiliyor. Hastalık yoğunlaşıyor, yoğun bakıma düşüyorlar, zor zamanlar bekliyor onları. Bunu önlemek için aşılama, önemli bir basamak” ifadelerini kullandı.
“Erken dönemde hiç belirtiniz olmuyor”
Covid-19’a karşı son günlerde geliştirilen ilaçların erken dönemde etkili olabileceğine işaret eden Cem Ar, “Risk grupları bunun için önemli. Ama düşünürseniz bu hastalığın yüzde 80’i hiç belirti vermeden geçiriyor. Erken dönem hiç belirtiniz olmuyor, belirti verir hale geldiğinizde de ilacın etki ettiği süreci geçirmiş olabiliyorsunuz. O saatten sonra verince beklendiği etkiyi göstermeyebiliyor. İzliyoruz ama tam netliği için zaman gerekiyor” dedi.
“Pıhtılaşma, doğal bir savunma mekanizması”
Covid-19 ile kan pıhtılaşması arasındaki ilişkiye değinen Prof. Dr. Reyhan Diz Küçükkaya da, hastalığa yakalanıp hastanede yatan ağır hastalarının en önemli ölüm sebeplerinden birinin damar içi pıhtılaşma olduğunu, hastaların üçte ikisinin bu sebeple hayatını kaybettiğine dikkati çekti. Bazı hastalarında Covid-19 tedavisi sonrasında pıhtılaşma sorunu yaşayabildiğini aktaran Küçükkaya, “Ağır enfeksiyonlarla pıhtılaşma arasındaki ilişkiyi çok uzun zamandan bu yana biliyoruz. Bu bir doğal savunma mekanizması. Vücuda giren mikropları yok etmenin bir yolu da, onu pıhtı içerisinde yok etmek. Bu organizmaların kullandığı bir bağışıklık reaksiyonu. Pıhtıyla birlikte bakteri ve virüsleri kapatıp, organizmanın bir bölümüyle yok etmeye çalışmak. Covid-19 insanoğlunun ilk defa karşılaştığı bir virüs olduğu ve buna karşı doğal bağışıklığımız zayıf olduğu için, buna karşı gelişen yanıtta pıhtılaşma sistemi de devreye giriyor maalesef. Ağır Covid-19 olgularında çok ciddi pıhtılaşma sorunlarıyla karşılaşıyoruz” diye konuştu.
“Dünyada her 4 kişiden 1’inin ölüm sebebi pıhtı olmakta”
Covid-19’daki pıhtılaşma sorununun virüsün ilk çıktığı dönemden bu yana tüm dünyaca bilindiğini belirten Küçükkaya, buna karşın kan sulandırıcı iğnelerle çok ciddi sorun yaşamamasına çalışıldığını ancak buna rağmen akciğerler içerisinde pıhtılaşmaya bağlı ölümler yaşandığını aktardı. Pıhtılaşmanın sadece Covid-19’la ilişkin bir sorun olmadığına vurgu yapan Küçükkaya, “Pıhtıyla ölüm Covid dışında da önemli bir sağlık problemi. Hatta Covid-19’dan çok daha ciddi bir sağlık problemi. Dünyada her 4 kişiden 1’inin ölüm sebebi pıhtı olmakta. Günümüzde de bu oran giderek artmakta. Bu artışın en büyük sebebi, kişilerin kötü yaşam seçimlerini benimsemeleri” dedi.
“Delta varyantı, çocuk kanser hastalarında ölüm oranını arttırdı”
Çocuk hematoloji hastalarında Covid-19’un seyri hakkında bilgiler paylaşan Prof. Dr. Şule Ünal Cangül, sağlıklı çocukların erişkinlere göre avantajlı olduğunu ancak kronik rahatsızlığı bulunan ya da kanser hastası olan çocuklarda ise bu avantajın kaybolduğuna işaret etti. Cangül, “Dünya ve Türkiye’deki sonuçlar gösteriyor ki, diğer sağlıklı çocuklara karşın hastalığı bulunan çocuklarda ağır seyrediyor. Hematolojik kanseri olan, kanser hastası olan çocuk yaş gurunda 256 vakada Alfa ve Delta varyant döneminde yapılan araştırmanın sonuçları karşılaştırıldı. Her ne kadar birinci dalgada çocukluk çağındaki kanser hastalarında ölüm oranı yüzde 2’deyse de, bu ikinci dalgada yani delta varyant döneminde bu oran yüzde 7,45’e kadar yükseldi” ifadelerine yer verdi.