Ortopedi Uzmanı Prof. Dr. Uğur Öziç, "kalkaneus" denilen topuk kemiğinden başlayan ve ayak parmaklarının bükülmesini sağlayan kas grubunun yapıştığı bölgede oluşan kemiksi çıkıntılara “topuk dikeni” denildiğini vurguladı. Topuk dikeninin her zaman ağrıya neden olmayacağı gibi her topuk ağrısının da topuk dikeni kaynaklı olmadığını belirten Prof. Dr. Öziç, “Bu bölgenin aşırı yüklenme, ayak yapısı bozukluğu, sert zeminde uzun süreli koşma ve yürüme ile, bazen de romatizmal hastalıklar sonucu gibi nedenlerle devamlı uyarılması ve oluşan minimal yırtılmalar topuk dikeni riskini artırır. Bu yapışma yerindeki ödem ve kanamalar zamanla kemikleşerek röntgen filmlerinde görülen dikensi çıkıntılara dönüşür. Yani topuk dikeni uzun bir süre sonunda oluşur. O nedenle topuk dikeni düşünülen her hastada röntgen filmlerinde bulgu olmayabilir. Ağrı topuk alt bölgesinin tam ortası değil, hafifçe iç kısmındadır” diye konuştu.
Egzersiz vurgusu
Öte yandan Prof. Dr. Öziç, topuk dikeni olgularının tamamına yakınının cerrahi olmayan yöntemlerle tedavi edilebildiğine dikkat çekerken, uzun süre ayakta kalan, uzun süre sert zeminde yürüyen, koşan, tabanı ve topuğu sert ayakkabı kullanan kişilerin risk altında olduğunu hatırlattı. Ağrılardan kurtulmak için ilk yapılacak işlemin ayakkabı değişikliği olduğunu belirten Prof. Dr. Öziç, önlem için egzersiz örnekleri önerdi. Öziç sözlerini şöyle sürdürdü:
"Ökçe yüksek ya da alçak fark etmiyor, ayakkabıda sert taban ve topuk, topuk dikenine davetiye çıkartır. O nedenle yumuşak tabanlı ayakkabı tercih edilmeli. Risk grubuna girenler her gün 20 dakika ayak tabanındaki kasları güçlendirmeye yönelik germe egzersizlerini yaparak önlemlerini alabilirler. Ayak tabanı ile şişe yuvarlama, parmak uçlarında yürüme, ayağı bir bant ile kendine doğru çekme, topuk bölgesi dışarıda kalacak şekilde ayağın yarısı ile merdiven basamağında durma gibi evde yapılabilecek egzersizlerdir. Sadece düzenli yapılan egzersizlerle iyileşen hastalar var. Yeter ki her gün 20 dakikayı egzersize ayırabilelim. Bölgeye yapılan lokal enjeksiyonlar, ESWT ile ifade edilen şok dalga uygulamaları da en sık başvurulan tedavi yöntemleridir. Ancak, hangi tedavi yöntemi seçilirse seçilsin, egzersiz programı mutlaka tedavinin bir parçası olmalıdır.”