15 Temmuz gecesi tüm Bağcılar, tüm İstanbul, tüm Türkiye bir hilal uğruna toprağa düşmeye hazır birer askerdi. Karşılarında ise FETÖ ihanet çetesinin teröristleri vardı. Onları destekleyen karanlık güçler vardı. O gece 249 kardeşimiz tertemiz alınlarından vurularak şehadet makamına erişti. Bir kısmı ne yazık ki arkadan vurularak şehit edildi. Bu ülkede vatanları için, bayrağı için, ezanı için, özgürlükleri için güneş gibi batmaya hazır 80 milyon yürek olduğu müddetçe kimse bize yan bakamaz. Kimse bize dik çöktüremez. Hep söylüyorum, böyle bir milletin mensubu olduğum için rabbime ne kadar hamd etsem azdır.
Bağcılar'ı bilirim. Bağcılar'ı severim. Hiç mahçup etmedi. Kardeşlerim, terör örgütleri bir yandan FETÖ'nün malum takımlarını üzerimize salarken veyahut da bunları üzerimize salanlar diğer yandan ne kadar saldırırsa saldırsınlar kendi yolumuzdan yapmayacağız. Kendi gündemimizi asla terk etmeyeceğiz. Bir yandan askerimizle, bir yandan korucularımızla sınırlarımızın içinde ve dışında terör örgütlerine nefes aldırmazken, diğer yandan programlarımızı yatırımlarımızı sürdüreceğiz.
"Hollanda, bir sıçrarsın iki sıçrarsın..."
Bugün Dışişleri Bakanımız Hollanda'da vatandaşlarımızla buluşma programına gidecekken, kendisine uçuşa yasak haberi geldi (Yuh sesleri) Düşünün, Türkiye'nin Dışişleri Bakanı vatandaşlarıyla buluşmak için Hollanda'ya gidecek. Hollanda uçuşa yasak kotasına geçecek. Hollanda, bir sıçrarsın, iki sıçrarsın, ama bilesin ki oradaki benim vatandaşlarım. Sizin tezgahınızı bozacaklar 16 Nisan'da. İstediğiniz kadar baskı yapın. İstediğiniz kadar teröristleri ülkenizde besleyin, büyütün. Bunların hepsi size ters olarak dönecek. Bunlara yönelik şüphesiz ki 16 Nisan'dan sonra uygulamalarımızı başlatacağız.
"Bakalım sizin uçaklarınız bundan sonra buraya nasıl gelecek"
Siz istediğiniz kadar Dışişleri Bakanımızın uçağını kaldırma. Bakalım senin uçakların bu ülkeye bundan sonra nasıl gelecek? Ben burada diplomasiyi konuşuyorum, vatandaşların uçaklarına bir şey diyemeyiz. Bunlar Nazi kalıntısı, bunlar faşist. Vatandaşlarımız Hollanda'dan, Almanya'dan, İsviçre'den bizi izliyoruz. Hepsine selam olsun.
"Sen Kandil'deki teröristlerle berabersin"
16 Nisan'da tarihi bir karar veriyoruz. Muhalefeti e Kandil'in başındaki teröristleri biliyoruz. Ne diyorlar, "Hayır". Ana muhalefetin başındaki zat da davet yapıyor. Seninle neyi konuşacağız ki? Sen Kandil'in başındaki teröristlerle berabersin. Bizim Kandil'in başındaki teröristlerle işimiz yok. Hayır ne demek diye sorarsanız cevap verin. Hayır, bu ülkede teröristlerin, PKK yandaşlarına destektir. Anayasa değişikliği halk oylamasında, milletin önündeki olay bu ülkenin bugüne kadar yaşadığı krizleri çözecektir.
Ben milletimin izanına güveniyor, "Evet" diyeceğine inanıyorum. "Hayır" diyenler, niçin "Hayır" dediklerini izah edemiyorlar. Topu topu 18 madde olan anayasa değişikliği metnini ana muhalefet partisinin başındaki kişi de okumamış. Benim Karadenizli kardeşlerimi toplamış; yalan yanlış anlatıyor, bugün Sultanbeyli konuşmamda, konuşmanın bütününü dinleyemedim. Sultanbeyli konuşmamda hukuki olarak gereken cevabı vereceğim. Ya okumadın, hiç olmazsa okumasını sağlayayım. Onu gelip orada dinleyenler de bilsin. "Erken emeklilik olacak, askerlikten kurtaracaklar" gibi saçma sapan şeyler söylüyor. Bir defa şu anda milletvekillerinin emeklilik yaşı 2 sene sonra başlar diye bir şey yok. Bunların hepsini arkadaşlarım çıkartıyorlar, hepsini Sultanbeyli'de yanıtlayacağım. Milletim aldatılmasın. Bu zat, "Cumhurbaşkanı ile başbakan farklı partilerden olursa kaos çıkar" diyor. Halbuki biz bu sebepten dolayı bu sistemi getiriyoruz zaten. Sezer anayasayı Ecevit'in yüzüne fırlattı, halbuki bunlar farklı değildi. İşte o kavgayı biz ortadan kaldıralım diye cumhurbaşkanlığı ile başbakanlığı birleştiriyoruz.
Kardeşlerim, şöyle bir hatırlayalım. Fahri Korutürk ile, Kılıçdaroğlu sen de dinle istersen, Başbakan Demirel'in ordudaki atamalarla ilgili kavgası 12 Eylül'e giden yolu açmıştı. 1994 krizinin ülkemize ekonomik ve sosyal maliyetini unutmak mümkün mü? 28 Şubat müdahalesinin demokrasimize nasıl bir darbe vurduğunu çok iyi hatırlıyoruz. Sezer ile Ecevit'in aralarında su sızmazdı, nasıl bir krize neden oldukları ortada. 2001 krizinden sonra devraldığımız şu hükümette, bütün o yükü yüklendik. Kriz döneminde IMF'ye olan borcumuz 23.5 milyar dolardı. IMF'ye olan borcu 2013 yılında biz bitirdik, biz. Yüksek faizlerle borçlandırılan kamuyu bu bataklıktan kurtarana kadar neler çektik. Açıkçası faiz konusunda hala arzu ettiğimiz seviyeye ulaşamadık. Devletin borçlanma faizi yüzde 43'tü, bunu 4'lere kadar indirdik. Bakıyorsunuz ki bazı bankalar hala kredi borçlandırmada çift haneli rakamlara çıkıyor. Bunların hepsi yük, bunları da düzelteceğiz. Öyle bir yönetim sistemi kurulmuş ki başbakan da olsanız, cumhurbaşkanı da olsanız işler bir yerde tıkanıyor. Bürokratik oligarşi. Millet kime hesap soracağını, kimden bileceğini bilsin diye "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" diyor. "Elden gidiyor" diyor. Niye gidiyormuş? Meclis'in hangi yetkisi elinden alınıyormuş? Sadece bütçe kanunu cumhurbaşkanı hazırlayacak. Yeni sistemde başbakan yok, öğrendin mi? Başbakan başka, cumhurbaşkanı olursa şöyle olur şöyle olur. Öğren öğren, yeni sistemde başbakan yok, her iki görevi de yürütecek cumhurbaşkanı var.
"Anladın mı Kılıçdaroğlu?"
Cumhurbaşkanı başarısız olursa yerine millet kime güveniyorsa, kimin programı projesi varsa o gelecek. Yani en fazla 2 kez. Eski sistemde öyle dönemler olmuştur ki, yüzde 15 oy alan partinin genel başkanı bile başbakan olabiliyordu. 1999 seçimleri öncesinde yüzde 15 dahi oyu olmayan Meclis'teki beşinci partinin genel başkanı başbakanlık yapmıştı. Bundan sonra kimse, milletin yarıdan fazlasının oyunu almadan devleti yönetemeyecek. Eski sistemde kanun tasarılarını hükümet, daha doğrusu hükümetin bürokratları hazırlar, milletvekilleri ise sadece bunları görüşürdü. Şimdi kanun yapma yetkisi sadece milletvekillerine ait ey Kılıçdaroğlu. Cumhurbaşkanının bütçe kanunu dışında böyle bir yetkisi yok, anladın mı Kılıçdaroğlu? Benim kardeşlerimi, vatandaşlarımı bir kahvaltıyla aldatma yoluna gidiyorsun?
"Ya oku şu metni oku, senin akıl hocan kim ya?"
Denetim konusunda Meclis'e yazılı sorudan araştırma ve soruşturmaya, genel görüşmeden yüce divana kadar pek çok imkan sağlanıyor. Gensoru kaldırılıyor, gensoru muhalefet tarafından Meclis çalışmalarını tıkama aracı olarak kullanılıyordu. Bunun acısını çok çektik. Meclis tarihinde toplam 484 gensoru verilmiştir, sadece 4 tanesi işleme alınmıştır. Demek ki işlevi yok. Güven oylaması derseniz cumhurbaşkanı zaten bu onayı milletten alıyor. Yani sistem, Meclis'in asli görevlerine yoğunlaşıyor. Yargıda bağımsızlığın yanına tarafsızlığı ekleyerek yüksek yargı organlarının seçimlerindeki ağırlık Meclis'e verilerek millet adına daha güçlü bir şekilde görev yapma olanağı veriliyordu. Tüm yargı mensuplarını cumhurbaşkanı atayacak diyor. Ya oku şu metni oku, senin akıl hocan kim ya? Cumhurbaşkanının şu an 4 tane HSK atama yetkisi var. Bunun dışında diğerlerini tamamen Meclis atıyor.