Konuyla ilgili yapılan açıklama şu şekilde:
"Dünyada olduğu gibi ülkemizde de nüfusun yarısından çoğunu kadınlar oluşturmaktadır" dedi. Özellikle Kurtuluş Savaşı yılları sonrasında, ülkenin erkeklerinin, özelikle de genç erkeklerinin, uzun yıllar süren savaşlar boyunca cephelerde kırılmış olması nedeniyle, kadın nüfusunun erkek nüfusa oranla çok daha fazla olduğu bir gerçektir. Nüfuslardaki bu oransızlığa karşın, geleneksel bir toplum olan Türk toplumunda kadın hep arka planda bırakılmış, özellikle devlet işlerine, kamu işlerine katılmamıştır. Bunun toplumsal gelişmeyi aksattığını gören Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Türk kadınının, toplumsal konumunun insan onuruna yaraşır bir düzeye gelebilmesi için büyük bir mücadele içine girmişlerdir. 1930 yılından başlayarak, Türk kadınını, kamu ve devlet işlerine de katmak amacıyla kadınlara, o zamana kadar hayal bile etmedikleri – bir çok Avrupa ülkesinin kadınının da hayal edemediği – hakları, bir ‘lütuf’ değil, hak ettiklerine inandığı için, sağlamıştır. Çünkü Ona göre :“Dünyada hiçbir milletin kadını, "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim" diyemez.”di.
"Dünyada olduğu gibi ülkemizde de nüfusun yarısından çoğunu kadınlar oluşturmaktadır" dedi. Özellikle Kurtuluş Savaşı yılları sonrasında, ülkenin erkeklerinin, özelikle de genç erkeklerinin, uzun yıllar süren savaşlar boyunca cephelerde kırılmış olması nedeniyle, kadın nüfusunun erkek nüfusa oranla çok daha fazla olduğu bir gerçektir. Nüfuslardaki bu oransızlığa karşın, geleneksel bir toplum olan Türk toplumunda kadın hep arka planda bırakılmış, özellikle devlet işlerine, kamu işlerine katılmamıştır. Bunun toplumsal gelişmeyi aksattığını gören Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları Türk kadınının, toplumsal konumunun insan onuruna yaraşır bir düzeye gelebilmesi için büyük bir mücadele içine girmişlerdir. 1930 yılından başlayarak, Türk kadınını, kamu ve devlet işlerine de katmak amacıyla kadınlara, o zamana kadar hayal bile etmedikleri – bir çok Avrupa ülkesinin kadınının da hayal edemediği – hakları, bir ‘lütuf’ değil, hak ettiklerine inandığı için, sağlamıştır. Çünkü Ona göre :“Dünyada hiçbir milletin kadını, "Ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim" diyemez.”di.
Mustafa Kemal Atatürk; “Memleketi istilâ eden düşmana karşı süngüleriyle, düşmanın süngülerine göğüs germekle düşman karşısında bulunurken, erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun zayıf kaynaklarını işleten; Memleketin var olması imkânını hazırlayan; bu harpte ve ondan evvelki harplerde milletin hayat kabiliyetini tutan; Çift süren, tarlayı eken, ormandan odun kesen ve keresteyi getiren, mahsulleri pazara götürerek paraya çeviren, aile ocaklarının dumanını tüttüren, bütün bunlarla beraber sırtıyla, kağnısı ile kucağındaki yavrusuyla, yağmur,çamur demeyip cephenin mühimmatını taşıyan hep onlar, hep o ilâhi Anadolu kadınları olmuştur.” demiştir.
Bu nedenle Türk Kadını hiçbir hakkını bedavadan kazanmamış, her birini gerçekten hak etmiştir. Bu anlamda kadınlarımıza 1930 yılında belediye seçimlerinde seçme, 1933 yılında çıkarılan Köy Kanunuyla muhtar seçme ve köy heyetine seçilme, 1934’te Anayasada yapılan bir değişiklikle milletvekili seçme ve seçilme verilmiştir.
Kadınlarımız Büyük Önderimizin yüzünü kara çıkartmadıklarına, bu hakları kazandıktan sonra girdikleri her seçimde büyük başarılar elde ettiklerine, muhtar, belediye başkanı, köy heyeti azası olmanın yanında, 1935 seçimlerinde meclise gönderdikleri 18 milletvekili ile ülkemizin yönetimine ve kalkınmasına nasıl katkılarda bulunduklarına hem tarih hem de meclis tutanakları şahittir. Ancak, ülkemize yönetici olmak bahtsızlığını yaşadığımız bazı emperyalizmin uydusu siyasetçilerin, dini siyaset aracı olarak kullanan bezirganların yüzünden kadınlarımız bu haklarını gereği ve yeteri kadar kullanma konusunda vardığımız son durak kocaman bir ayıptır!
81 Yıl önce Atatürk’ün kadınlarımıza vermiş olduğu seçme ve seçilme hakkı günümüzde büyük ölçüde kâğıt üzerinde kalmış, kadınımız ne yazık ki uygulamada ailesinin seçtiğini seçmiş, kendisi ise seçilememiştir. Siyasete atılması baba, erkek kardeş, akraba veya eş tarafından engellenmekte, oy kullanırken kendi iradesi, aile baskısı neticesinde ipotek altına alınmaktadır.
21.Yüzyıl Türkiye’sinde “Töre ya da namus cinayetleri” ile kadınlarımız ülke ve dünya gündemine oturmuş, “Baba beni okula gönder” kampanyaları ile kız çocuklarının okula gönderilme çabaları duyarlı bir takım kişi ve kuruluşların gayretlerine teslim edilmiştir. 4+4+4 uygulaması ile kızların erken yaşlarda eğitimden koparılarak cehalet içinde yaşam sürmelerinin önü açılmıştır. İktidar yetkililerinin ve onlara yakın ağızların dillendirdikleri çağdışı düşünceleri ile tüm islam dünyasının büyük bir hayranlıkla izlediği kadınlarımızı yeniden 1934 yılından daha da gerilere götürmeye çalışmaktadırlar.
UNUTULMAMALIDIR Kİ TÜRKİYE’DE DEMOKRASİNİN ANAHTARI KADINLARIMIZIN ELİNDEDİR
Çağdaş, medeni, aydınlık bir Türkiye, Türk Kadınının varlığı ile oluşacaktır.
Atatürkçü Düşünce Derneği Alanya Şubesi olarak; baş tacımız olan kadınlarımızın seçme ve seçilme hakkını elde edişlerinin 81. yılını kutluyor ve saygılarımızı sunuyoruz."